Blog film eleştirisine giriş niteliğinde film analizlerine ayrılacaktır. Analize girişmeden öncelikle film eleştirisi konusunda sadece film izlemenin yeterli olmadığı, sinema sanatının teorik ve pratik bir bütünlük oluşturduğu, bu bütünlükle ilgili -eleştiri ayracında- epistomolojik bir birikimin gerekli olduğu eleştiri sahibi -analizci- tarafından bilinmektedir. Bu anlamda her ne kadar teorik altyapısının bir filmin eleştirisi bakımından tamamıyla yeterli olmadığını düşünen analizci pratik sürecin sürekliliği karşısında yapılabilecek bir analizin bu eksikliğe rağmen risk edilebilir bir unsur olduğunu düşünmektedir.

28 Mart 2013 Perşembe

"Sevmek Zamanı". Kadim soru: Aşk nasıl bir muammadır?


Metin Erksan'ın yönettiği 1962 yapımı siyah-beyaz film. Müşfik Kenter ve Sema Özcan baş rol oyuncularıdır. Ayrıntılarını sonra vereceğim ama bir vesileyle filmle ilgili friendfeed'te yaptığım yorumu şimdilik buraya alıyorum.

"çok değişik, hayli enteresan bir filmdir. aşk ve birini sevmek değildir özü. bundan çok daha fazlasıdır. 

filmde aşkın hani derler ya ilk kıvılcımından gerçeğe dönüşümü/nesneleşmesi, sevilen insandan önce temsiline teslim olma/bağlanma, temsili ile gerçeği arasında kalan hatta tercihini son ana kadar temsili olandan yana koyan bir insanın, ikiliğin büyük oranda çözümlenmesini de istemediği bir zaman diliminde yaşadıkları var. temsil/sevilen şey/özne gibi kavramlar havada uçuşurken neyi sevdiğimiz, neye aşık olduğumuz konusunda fazlasıyla düz bir sembolizm kullanır Erksan. 


bu noktada Kenter'in fotoğrafla kurduğu bağ (ilişki demeye ne gönlüm ne aklım razı) izleyeni isyan ettirebilir.

işte bu yönüyle film ilginçtir, nadirdir. filmin genelindeki durgunluk, oyuncuların birbirlerine, nesnelere bakış sahnelerinin uzunluğu kenter'in yaşadığı şeyin onun için zamanı yavaşlattığı ile paralellik kurar gibidir. 

ki romantizmde bence hız ölümcüldür, bizzat kendisi için. filmin sonu ise arzunun rajonunu biliyormuşcasına kendisini ona teslim eden ve yaşadığı şeyi/çelişkilerini olduğu gibi kabul eden adamın bunun dışına çıkıp bir tür "psiko kural hatası"na düştüğünde "arzunun ulaşılmaz olduğu" gerçeğiyle yüzleşeceğini ortaya koyan bir finale sahip."

Metin Erksan'ın filmle ilgili bir söyleşisinde belirttiği gibi "Sevmek Zamanı'nın Türk sinemasıyla ne ilgisi var? Daha doğrusu Sevmek Zamanı'nın kendisi Türk sinemasıysa diğer çoğunluğun artık ne sineması olduğu belli değil." (1) 

Aynı söyleşide Fatih Özgüven filmi şu şekilde değerlendirmektedir, " 'Sevmek Zamanı', Erksan'ın o zamanlar sevdiği anlaşılan Antonionivari bir modernizmle Tanpınarvari bir 'huzur' duygusunun tuhaf, güzel ve belki de günü için fazla erken bir karışımıdır. Bir melez, daha doğrusu."

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder